
NAZLI ÖNGÖREN / ANKARA - BHA
Araştırmacı Gazeteci Yücel Yalçınkaya, “Yerel Belediyelerin Sessiz Çöküşü: Halk Kopuyor, Hukuk Yaklaşıyor” başlıklı yazısında şu ifadelere yer verdi:
"Son yıllarda Yerel yönetimlere dair tartışmalar çoğu zaman günlük siyasetin gürültüsü içinde kayboluyor. Oysa Ankara’dan bakıldığında tablo, çok daha farklı ve daha derin bir yerden okunuyor. Merkez için mesele, bir belediyenin hangi partide olduğu değil; devlet düzeninin sahada nasıl işlediği, kamu gücünün hangi usullerle kullanıldığı ve bu gücün ne ölçüde denetlenebilir olduğudur.
Son dönemde özellikle İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerdeki ilçe belediyelerine ilişkin değerlendirmeler, klasik “hizmet performansı” tartışmasının ötesine geçmiş durumda. Ankara’da artık daha yapısal ve daha ciddi bir soru masada duruyor:
Yerel yönetimler, devletin kurumsal ciddiyeti ve hukuk düzeniyle ne kadar uyumlu?
Bu soru bir siyasi polemik değil; sahadan merkeze ulaşan raporların doğal bir sonucudur.
Hizmet Tartışması Geri Planda, Uyum ve Hukuk Okuması Önde
Ankara’ya ulaşan çok katmanlı raporlar, yerel yönetimlerde ortak bazı zayıf alanlara işaret ediyor. Bu başlıklar siyasi dilin değil, doğrudan idari ve hukuki risk analizlerinin konusu olarak değerlendiriliyor:
Seçilmiş iradenin fiilî olarak zayıflaması, Karar alma süreçlerinde şeffaflık ve kayıt eksikliği, gayriresmi etki alanlarının genişlemesi, Liyakatten uzak kadro tercihleri ve yönetim zaafları.olarak dikkat çekiyor.
Bu tablo Ankara’da artık bir “eleştiri” olarak değil; devlet güvenliği, kamu düzeni ve hukuk devleti ilkesiyle bağlantılı bir risk haritası olarak okunuyor. Merkez açısından mesele, belediyelerin ne kadar hizmet yaptığı değil; bu hizmetin hangi yöntemle, hangi denetim mekanizmasıyla yürütüldüğüdür
Önümüzdeki süreçte İstanbul içindeki bazı belediyeler ile bu belediyelerdeki yönetim anlayışı ve uygulamalar, kamuoyuna yansıyan tartışmaların ötesinde, yapısal ve kurumsal boyutlarıyla ele alınacaktır.
Kripto Yapılar ve Sessiz İzleme Dönemi. resmi olarak görünmeyen , hukuken ve filen kayıt dışı Açık kimligi,hiyarearşisi ve sorumlulugu olmayan Siyaseti ve bürokrasiyi perde arkasından yönlendirmeye çalışan guruplara dikkat etmek gerekir. Devlet aklının en hassas olduğu başlıklardan biri, seçilmiş iradenin dışına taşan, denetimsiz ve gayriresmî etki alanlarıdır. Kamuoyunda sıkça “kripto yapılar” olarak anılan bu ilişkiler ağı, Ankara’da sıradan bir yerel pratik olarak görülmez.
Bu tür yapılar; “Siyasetin doğası, Bürokrasinin yan ürünü, Yerel alışkanlık”
olarak tanımlanmaz. Aksine, potansiyel sistem sapması olarak değerlendirilir.
Özellikle ihale, imar, ruhsat ve kamu kaynaklarının kullanıldığı alanlarda ortaya çıkan kapalı devre ilişkiler, doğrudan hukuki izleme ve risk analizi kapsamına alınır. Devlet refleksi burada nettir:
Devlet ani tepki vermez.
Devlet biriktirir, kaydeder ve zamanı geldiğinde hareket eder.
Bu nedenle kamuoyunda görülen sessizlik, görmezden gelme değil; sürecin kurumsal hafızaya alınması anlamına gelir. Ankara’da bu yaklaşım “beklemek” değil, izlemek ve hazırlamak olarak tanımlanır.
Ankara açısından yerel yönetimler seçim takvimine göre değil, devlet takvimine göre değerlendirilir. Seçime zaman olması, denetimin askıya alındığı anlamına gelmez. Aksine, bu dönemler devlet açısından erken uyarı ve önleyici değerlendirme süreçleridir.
Kulislerde, kamuoyuna yansımayan ancak ilgili birimlerde dosyalanan “erken uyarı notları”nın arttığı konuşuluyor. Bu notlar basına sızdırılmaz, siyasi tartışmaya açılmaz; ancak ilgili masalarda yerini alır. Ankara bu süreci “kriz yönetimi” değil, risk yönetimi olarak tanımlar.
Bu çerçevede devletin yerel yöneticiler için çizdiği kırmızı çizgiler de netleşmiş durumda:
Seçilmiş iradenin yerine geçen her kripto yapı izlenir,İhale, imar ve ruhsat süreçlerine FETÖ benzeri ya da terörle iltisaklı en küçük temas dahi, süreci doğrudan hukuk ve güvenlik meselesine dönüştürür.,Liyakat dışı ve denetimsiz her yapı, idari hata değil, kamu güvenliği riski olarak kayda geçer,
Merkez–yerel dengesini kişisel ya da örgütsel güç alanına çeviren her girişim, müdahale alanıdır.,Yerel yöneticiler yalnızca attıkları imzalardan değil; temas ettikleri, meşruiyet kazandırdıkları çevrelerden de sorumlu kabul edilir.
Ankara’dan bakıldığında tablo ciddidir; ancak tamamen kapanmış değildir. Devlet aklı hâlâ önemli bir ayrım yapar:
Yanlış yapan ile yanlışı sistematik hâle getiren aynı kefeye konmaz.
Bu nedenle verilen mesaj bir tehdit değil; açık bir düzeltme çağrısıdır. Ancak bu çağrı karşılıksız kalırsa, sürecin kaçınılmaz biçimde siyasetin değil, hukukun alanına gireceği de açıktır.
Ankara’daki son okuma kulislerde tek cümleyle özetleniyor:
Devlet susuyorsa izliyordur.
İzliyorsa kaydediyordur.
Kaydediyorsa zamanı vardır.
Zaman geldiğinde ise hiçbir gelişme sürpriz olmayacaktır.
Ankara’dan görünen tablo budur."

