ANKARA - BHA

Cumhuriyetin ilk yıllarında, savaşlar ve salgın hastalıklar nedeniyle nüfus ciddi ölçüde düşmüştü. 1923-1960 yılları arasında doğum oranlarını artırmak için devletin tüm kurumları eşgüdüm içinde çalıştı. Evlilik yaşı düşürüldü, çocuk sayısı fazla olan ailelere vergi avantajları ve ekonomik destek sağlandı. 1950’lerden itibaren sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte nüfus artışı hızlandı; 1955-60 yılları arasında doğum oranları zirveye ulaştı.

Ancak artan nüfusun istihdam ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri tartışıldı. 1958’de hükümet, uzmanlardan oluşan bir kurul aracılığıyla doğum kontrolü yasalarının kaldırılması önerisini aldı ancak uygulanmadı.

1960 sonrası nüfus kontrolü ve planlaması

1960 darbesi sonrasında nüfus politikalarında kırılma yaşandı. Yeni yönetim, nüfus artışının kalkınmayı olumsuz etkilediğini belirterek planlı nüfus azaltma politikaları geliştirdi. 1965’te 557 sayılı Nüfus Planlaması Yasası yürürlüğe girdi ve Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kuruldu. Prof. Dr. Nusret Fişek’in öncülüğünde doğum kontrol yöntemleri yaygınlaştırıldı ve halk bilinçlendirildi.

1960-1980 arasında devlet destekli aile planlaması politikaları yoğun şekilde uygulandı; kitle iletişim araçları ve sağlık ocakları aracılığıyla halk bilgilendirildi. Özellikle şehirli ve eğitim seviyesi yüksek kesimlerde doğurganlık hızı hızlı bir şekilde düştü.

1980 sonrası dönemde nüfus kontrolü politikaları güçlendirildi ve uluslararası destekle sistematik hâle getirildi. 1983’te 2827 sayılı Nüfus Planlaması Kanunu çıkarıldı; kürtaj belirli koşullar altında yasal hâle getirildi, doğum kontrol araçlarının dağıtımı kolaylaştırıldı ve kadınların bilinçli karar vermesi teşvik edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, nüfus artışının kontrol altına alınması gerektiğini vurgulayan açıklamalar yaparak uygulamaların yaygınlaşmasına katkı sağladı.

Doğurganlıkta hızlı düşüş ve günümüz durumu

1980 ve 1990’larda şehirleşme, kadınların eğitim ve iş yaşamına katılımı, çekirdek aile modelinin yaygınlaşması ile doğum oranları hızlı bir şekilde azaldı. 1950’de kadın başına yaklaşık 7 doğum gerçekleşirken, 1980’de bu oran 4,5’un altına, 1990’da ise 3 seviyelerine geriledi. 2000’lerde ise toplam doğurganlık hızı 2,5’in altına indi ve nüfus artış hızı yavaşladı.

AK Parti iktidarı döneminde ise doğum oranlarını artırmak amacıyla “en az 3 çocuk” söylemleri, çocuk yardımları ve bazı politikalar devreye girdi. Ancak geçmiş dönemde uygulanan yoğun nüfus planlaması, Türkiye’nin demografik yapısını köklü şekilde değiştirmişti.

Uzmanlar, doğurganlık oranındaki düşüşün 2000’den önceki politikalar, sosyoekonomik dönüşümler, şehirleşme ve uzun vadeli modernleşme sürecinin bir sonucu olduğunu belirtiyor. Konunun tek bir siyasi perspektifle ele alınmaması, tarihsel sürecin göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulanıyor.