
GİRESUN-BHA
Yılmaz Gökçe açıklamasına, "Irak’ın kuzeyinde bir mağarada yapılan aramalar sırasında 12 askerimiz metan gazından zehirlenip şehit olmuştu. Şehitlerimize Allahtan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize baş sağlığı diliyorum.
Ayrıca geçen yıl Temmuz ayında Giresun Çocuk Evleri Sitesinde geçirmiş olduğu rahatsızlıktan dolayı aramızdan ayrılan kahraman temsilcimiz, işçi mesai arkadaşımız Zeynep Can’a Allahtan rahmet diliyorum. Onurlu ve dik duruşuyla her zaman kalbimizde yaşayacaktır." diyerek başladı.
İnsanca çalışmak, insanca yaşamak istiyoruz
Yılmaz Gökçe açıklamalarına şöyle devam etti, "Kıymetli sosyal hizmet emekçileri, değerli arkadaşlarım, değerli basın mensupları; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Giresun İl Müdürlüğü’ne bağlı kuruluşlarda çalışan tüm emekçi kardeşlerimiz adına Çocuk Evleri Sitesi müdürlüğünün önünden sesleniyoruz.
Biz huzurevlerinde, engelli bakım merkezlerinde, çocuk yuvalarında, kadın sığınma evlerinde çalışıyoruz. Bu toplumun en sessiz, en savunmasız kesimleriyle birebir temas eden çalışanlarız. Odalarda hasta bakıcı, katlarda temizlik personeli, Kurumun güvenliğini sağlayan güvenlik personeliyiz. Bu kurumun her alanında biz varız.. Ülkede deprem olur, her türlü afette biz varız. Devletin kimsesiz çocuklarını, şiddete uğramış kadınlarını, yaşlılarını , zihinsel engellilerini bakarız. Kış olur şehre kar yağar, engelli hamile personele kar tatili olur. O açıklamanın sonunda bir not: sosyal hizmet çalışanları bu kapsamın dışındadır. Ülkede pandemi olur, pek çok işkolu uzaktan çalışır, pek çok işkolunda tatil olur, altında bir not: sosyal hizmet çalışanları bu kapsamın dışındadır. Biz pandemide unutulmuş, yok sayılmış ama “hakkınız ödenmez” denilip hakları ödenmeyen sosyal hizmet işçileriyiz. Pandemide işe giderken tatile, yolculuğa çıkar gibi bavullarımıza eşyalarımızı toplamış günlerce, haftalarca gece-gündüz demeden çocuklarımızdan, sevdiklerimizden ayrı kalmış, devletimize layık olduğu hizmeti vermek için çalışan fedakar sosyal hizmet işçileriyiz. Kimsenin bakamadığı engellilere, çocuklara, yaşlılara bakıyoruz. Kendi çocuklarımızdan, kendi yolumuzdan vazgeçtik. Bakın o kadar kutsal bir iş yapıyoruz ki, "Bakıcı anne, bakıcı baba" diyorlar bizlere. Aslında biz bütün kalbimizi, bütün vücudumuzu, bütün beynimizi işimize veriyoruz. Çünkü biz çocuklara annelik, yaşlılara çocukluk yapıyoruz. Ama ne yazık ki bizi gören yok. Bir yandan zihinsel engelli bireylerin altını değiştiriyoruz, Bir yandan yaşlı insanların bakımını yapıyoruz. Yeri geliyor bir çocuğun ağlamasıyla titriyoruz. Yeri geliyor kadın şiddet mağdurlarıyla aynı odayı paylaşıyoruz. Sosyal haklarımız az, maaşlarımız diğer iş yerlerinde çalışanlardan daha düşük, İtibarımız neredeyse yok sayılmış durumda. Değerli kardeşlerim, burada ciddi sorunlar yaşıyoruz. Aile Bakanlığı'nda personel sıkıntısı büyük. İş tanımları uygulanmıyor. Yeni personel istihdamı yok. Maaşlar düşük. Bir de Borçlar Kanunu belası ile karşı karşıyayız. 7,5 saatimizi iç ettiler. Oysaki sendikamız Bakanlığa sunmuş olduğu yazıyla tüm sosyal hizmet işçilerinin toplu sözleşme kapsamında olduğunu, yani bu kurumlarda ev tipi çalışmanın olmadığına, borçlar kanununun uygulanmaması gerektiğine görüş bildirmiştir. Ama ne yazık ki bugün yetkili sendika, işverenle birlikte beraber bu madde uygulanmıyor. Genel başkanımız Hakan Toy ve Genel Sekreterimiz Adem Sarıçoban geçen hafta Ankara ve İzmir’de Aile ve Sosyal Hizmetler basın toplantısında açıkladılar. Biz aldığımız görüş yazısını yetkili sendikaya gönderdik. Dedik ki: "Alın bu metni, toplu iş sözleşmesine dahil edin." Yani burada sesleniyoruz. Aile Bakanlığında işçilerin sorunları çözülmeden biz Türkiye Sağlık-İş Sendikası olarak sessiz kalmayacağız. Değerli arkadaşlar, dün söyledik, bugün de söylüyoruz. Bizim derdimiz, amacımız dün yetki değildi, bugün de yetki değil. Bizim derdimiz işçi haklarının alınması, işçinin rahat geçinmesidir". Sendikamız sosyal hizmet işçileri haklarını alana kadar mücadeleye devam edecektir.
Buradan çağrımız, Aile Bakanlığı'nda yetkili sendikanın alacağı her türlü eyleme, grev dahil üyelerimizle açık destek vereceğiz. Yüreğiniz varsa çıkın alanlara, hep birlikte mücadele edelim. Eğer buradan bir karar alınmadan, mücadele edilmeden siz değerli sosyal hizmet işçileri eğer açlığa, yoksulluğa mahkum edilirse, bunun hesabını hem işverenden, hem de yetkili sendikadan hesap sormaya sendikamız Türkiye Sağlık İş kararlıdır."
Yılmaz Gökçe, " Biz Sosyal Hizmet İşçisi Kazansın istiyoruz, Son kez tekrar söylüyorum. Ev tipi çalışma sisteminin yarattığı adaletsizliğe dur diyoruz! Bakanlık’tan aldığımız resmi görüşle net konuşuyoruz; Toplu iş sözleşmesi varken bireysel sözleşmeler geçersizdir. Yetkili sendikaya açık çağrımızdır; Bu görüşü sözleşmeye koyun, elinizde fırsat var. işçinin yanında olun. Türkiye Sağlık-İş olarak takipteyiz, destekçisiyiz, mücadeledeyiz! İşçi kazansın, adalet yerini bulsun! Grevse grev destekçisiyiz. Bugün Aile Bakanlığına bağlı Giresun’da Çocuk Evler Sitesinin önündeyiz. 2025 yılı "aile yılı" ilan edildi. Buradan sayın bakana sesleniyoruz; sayın bakan ailelerimiz dağıldı çocuklarımız eğitim alamaz hale geldi, geçinemiyoruz! "Aile yılı" ilan etmek, ailenin geçimini sağlamaktan geçer. "Aile yılı" ilan etmek kadınların kadın cinayetine kurban gitmesini engellemekten geçer. "Aile yılı" ilan etmek kadınların iş hayatına katılmasından geçer. Sayın Aile Bakanım, "aile yılı" ilan etmek sizin çalışanlarınızın ailelerinin huzur içinde yaşaması için insanca yaşayacağı bir ücret almasından geçer." Sayın Bakanım; Bir yaşlının, bir çocuğun , bir engellinin altını temizlemek ne demek. Vicdanımız rahat. Ama hakkımız olanı istiyoruz"
Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Giresun İl Başkanı Yılmaz Gökçe, " Bundan tam 5 ay önce 2025-2026 yıllarını kapsayan Kamu Çerçeve Anlaşma Protokolü için 600 bin kamu işçisi adına teklifimizi İşveren Sendikası TÜHİS’e ilettik. Neydi bizim talebimiz? Taban ücretlerin günlük brüt 1800 liraya çekilerek üzerine ilk 6 ay için %50 zam ve refah payı.
Haftalık çalışma süresinin 40 saate düşürülmesi, aile ve çocuk yardımı, iş primlerinin yükseltilerek sözleşmelere Risk Priminin konulması, gece zammının yükseltilmesi, teknik ve sorumluluk tazminatlarının sözleşmelere eklenmesi, eğitim ve kıdem farkı gibi 21 maddelik talepte bulunduk. Taleplerimizin hepsi makul ve adil bir çalışma ortamı için gerekli taleplerdi. Aradan geçen 5 aylık süreçte işveren kesimi “çalışıyoruz, değerlendiriyoruz, teklifimizi vereceğiz” diyerek süreci oyaladı ve 13 Haziran günü tekliflerini açıkladılar. Diğer talep ettiğimiz 20 madde hakkında karşı teklifte dahi bulunmayan TÜHİS, mevcut maaşların üzerine sadece %16 zam teklifi ile karşımıza geldiler. 27 Haziran Cuma günü ikinci teklifte dalga geçer gibi üzerine 1 koymuşlar %17 teklif ettiler. Maaşlarımızdan kesilen vergi ise %27. Geçen haftalarda daha yeni doğal gaza %24.6 zam geldi. teklif, günümüz ekonomik şartlarında değerlendirmeye bile alınacak bir teklif değildir. Bu teklifle müzakere edilmez, ancak mücadele edilir. Her geçen gün ekonomik krizin derinleştiği, hayat pahalılığın arttığı bu dönemde kamu işçileri olarak bizler en temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamaz hale geldik. Gıda fiyatları her gün artarken, kira bedelleri asgari ücretin üzerine çıkarken bizlere reva görülen bu zam teklifi ne hayat pahalılığına yakışmaktadır, nede insan onuruna. Ne zaman bu ülkede işçiye verilecek zam gündeme gelse birileri çıkıyor meydana “işçi şu kadar yüksek maaş alıyor, ayda 70 – 80 bin kazanıyor” demeye. İşte maaş bordrolarımız burada. Bu ay 28 bin tl aldık. Bizim brüt maaşlarımız bile o dediğiniz rakamların yanına yanaşmıyor. Her geçen gün artan ağır vergi yükü altında asgari ücretin bi tık üzerinde 600 bin kamu işçisi mücadelesi veriyor. Biz daha maaşımız elimize geçmeden kazandığımızın %14’ünü SGK, %27’sini gelir vergisi, %1’ini işsizlik vergisi ve Binde 759’unu damga vergisi olmak üzere kazancımızın yarısını devlete geri iade ediyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle adaletsiz bir vergi sistemi yoktur. TÜRK-İŞ olarak aylardır “az kazanandan az, çok kazanandan çok alın” dedik duymadınız, vergide adalet istiyoruz diye aylardır haykırıyoruz kulak tıkıyorsunuz. Artık yeter… Zordayız, Geçinemiyoruz! Maaşlarımız eridi, alım gücümüz düştü, geçim derdimiz büyüdü! İşçinin sırtına yıkılan hayat pahalılığı yükü taşınamaz hale geldi! Bugün maaşlarımızla ay sonunu getiremiyor, çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılayamıyor, bir simidi bile hesaba katmadan alamaz hale geliyoruz. Pek çoğumuzun kredi kartı borçları ödenemeyecek hale geldi, bankalar maaşlarımıza haciz koymak için sıraya girdi. Sayın Cumhurbaşkanımız her fırsatta, daha güçlü bir Türkiye için doğum artış hızının artması gerektiğini ve her ailenin en az 3 çocuk yapması gerektiğini vurguluyor. Sayın cumhurbaşkanımızın bu tespiti kesinlikle doğrudur, ancak sayın cumhurbaşkanım karı koca çalıştığı halde bugün işçiler yoksulluk sınırının altında maaş alıyor. İşçi anne çocuğundan en geç 10 aylıkken ayrılıp işine dönmek zorunda kalıyor. Bizi işçi memur diye ayıranlar çocuklarımızı da ayırdı. Bugün bir memurumuzun bebeği 3 yaşına kadar annesinin yanında kalırken kadın işçimiz çocuğu 10 aylıkken işi ile çocuğu arasında tercih yapmak zorunda kalıyor. Aylık 22 bin lira bakıcıya ücret ödüyor. Bugün bez ve mama artık ihtiyaç değil lüks oldu. İşçiler geçinmek için ek iş yapmak zorunda kalıyor. Bu yaşananlar ne kaderdir ne de mecburiyet. Bu, emeği yok sayan politikaların sonucudur! Ekonominin başında bir bakan var. Bu bakanımız Dünyayı çok iyi bildiğini söylüyor. Evet doğru söylüyor. Sayın bakan dünyayı çok iyi tanıyor ama maalesef Türkiye’yi tanımıyor. Eğer bu ülkeyi tanısaydı açlık sınırının 26.115 Lira, bir bekarın yaşama maliyeti 33.587 Lira, yoksulluk sınırının 85.066 Lira olduğu bu ülkede kamu işçilerine %16 ve %17 zammı reva görmezdi. Eğer bu ülkeyi, bu ülkede yaşayan insanların geçim sıkıntısını bilseydi şimşek hızıyla her geçen gün emekçilerin omuzlarındaki vergi yükünü artırmazdı. Sayın bakan diyor ki “vergiyi tabana yayacağız.” Sayın bakana bugün buradan bir kez de Giresun’dan sesleniyoruz, sayın bakan tabandaki emekçiler ağır vergi yükü altında ezildi, eridi, şu vergiyi bir de tavana yay. Tavana yay ki bu zamana kadar nimetten faydalananlar biraz da külfete katlansın. Bu zamana kadar hep külfete katlananlar biraz da nimetten faydalansın. TÜRK-İŞ’e bağlı sendikaların yöneticileri, temsilcileri olarak binlerce kişi 18 Haziran Çarşamba günü Hazine ve Maliye Bakanlığı’na yürüdük. Bakanlık önünde TÜRK-İŞ olarak basın açıklaması yaptık, adaletsizliği haykırdık. İşçi geçinemiyor dedik temsili tabutu, baretlerimizi, şapkalarımızı bakanlık önüne bıraktık. TÜRK-İŞ olarak 81 ilde yapacağımız eylemlerle kamu işçisinin haklı taleplerini duyuracağız. Taleplerimiz açık ve nettir: Teklif edilen sefalet ücretini kabul etmiyoruz! TÜİK’in gerçeklikten uzak sahte oranlarına göre değil Gerçek enflasyona göre zam istiyoruz, Vergide ve ücrette adalet istiyoruz. Eşit işe eşit ücret istiyoruz. İşçiyi görmezden gelen bu düzen değişmelidir! Hayat bu kadar pahalıysa, maaşlar da insanca olmalıdır! Biz kamu işçileri insanca çalışmak ve insanca yaşamak istiyoruz. 600 bin kamu işçisinin haklı isyanını duymaz, taleplerimize makul bir karşılık verilmezse; emekten gelen gücümüzle, hukuki ve meşru zeminde hakkımızı almak için her türlü mücadeleyi büyüteceğiz. "
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz
Yaşasın Emekçinin onurlu mücadelesi. Yaşasın TÜRK-İŞ Sizler kamunun en yüksek maaşı olan taşeron işçileriydiniz . Şu an kamunun en düşük maaş alan kadrolu işçisiniz. Yani taşeronda daha değerliydiniz…
Sendikal ayrım olmaksızın, Bu zor şartlar altında birlik olmalı, hep birlikte mücadele etmeliyiz." diyerek sözlerini tamamladı.
