
ANKARA-BHA
Prof. Dr. Zakir Avşar, "Darbe çağıran muhalefet mi olur?" başlıklı yazısında özetle şunlara yer verdi:
"Yolsuzluk ve yozlaşma batağına her geçen gün biraz daha fazla saplanan, kurtulmak için seçtiği yol nedeniyle çamurlaşan ana muhalefet partisi, şimdi de işi “sokak”, “meydan”, “darbe” gibi demokrasi ve hukuk devleti ile hiçbir şekilde bağdaşmayan bir yere doğru götürdü.
Yapmış oldukları fiillerden, haklarındaki iddialardan dolayı idari ve yargısal olarak hesap vermesi gerekenleri korumak için “düşman hukuku” saçmalığına sığınan, bağımsız Türk yargısı tarafından somut deliller, kuvvetli suç şüphesi nedeniyle tutuklananlar için “esir” ifadesi kullanan, cumhurbaşkanına darbeci, cuntabaşı, hükümete cunta gibi yakışık almaz nitelemelerde bulunan ana muhalefet genel başkanı var…
Oysaki demokrasilerde muhalefet, siyasal sistemin denge-denetleme işlevini yerine getiren, çoğulculuğun teminatı ve halk egemenliğinin sürdürülebilirliğinin sigortası niteliği taşıyan bir kurumsal aktördür.
Siyasal partilerin varlık sebebi elbette iktidara gelmektir ama bu süreci hukukun üstünlüğü ve demokratik süreçlerin sürekliliği içerisinde gerçekleştirmektir. Bu bağlamda muhalefetin söylem ve eylemlerinde, demokratik istikrarı zedeleyici tutumlardan kaçınması temel bir yükümlülük olarak ortaya çıkar.
Hukuk devleti, yasaların üstünlüğünü, keyfilikten uzak yönetimi ve temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını esas alır. Bu, iktidarın olduğu gibi muhalefetin de riayet etmesi gereken bir ilke setidir.
Muhalefet, iktidarı eleştirirken hukuk devletini aşındıran ve demokratik süreçleri işlevsizleştirmeye yönelik söylemlerden kaçınmalıdır. Meşru siyasal rekabetin sınırları, hukuka ve demokratik ilkelere sadakatle çizilir.
Ana muhalefet partisi genel başkanı, söylemlerinde, seçimle yenemediği, milletin büyük çoğunluğunun oyu ile iş başına gelmiş Cumhurbaşkanını, hükümetini “darbe” gibi demokratik süreç dışı yollarla değiştirmeyi ima eden ifadeleri ile demokrasiyle bağını ve hukuksal meşruiyetini yitirmektedir.
Bu tür ifadeler, hukuk devletini ve demokratik istikrarı doğrudan tehdit etmektedir. Muhalefetin rolü, toplumsal talepleri demokratik süreçlere taşımak ve siyasal çözüm önerileri üretmek iken, seçim dışı yöntemlere kapı aralayan çağrılar, toplumsal barışı tehdit eden ve demokratik siyaset alanını daraltan riskli bir zemin oluşturur.
Siyasi aktörlerin söylemleri, kitlesel mobilizasyon yetenekleri nedeniyle sorumluluk taşır. Gerilimi yükseltmeye yönelik bir dil, toplumsal ayrışmayı derinleştirerek kutuplaşmayı beslemekte ve ülkenin istikrarını zedelemektedir.
Bu nedenle iktidar eleştirisi yapılırken kullanılan dilin, hukuk ve demokrasi sınırlarında kalması, muhalefetin meşruiyeti açısından kritik önem taşımaktadır.
Muhalefet, iktidarı eleştirirken, kendi iç pratiğinde hukuk devleti ve demokrasiye bağlılığı hiçbir suretle gösterememesi ciddi bir iç tutarsızlık sorunuyla karşı karşıya olduğunu göstermektedir…"
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
